Size öyle bir kasabadan bahsedeceğim ki, insanlar sadece yaşlandıkları için ölüyorlar. Amerika’daki Roseto isimli bu İtalyan kasabasında 65 yaş altında kalp krizinden ölen ya da herhangi bir kalp hastalığı bulgusu olan kimse yok.
Peptik ülserli ya da mide rahatsızlığı olan kimse de yok. Roseto’da hiç intihar yok, hiç alkolizm yok, hiç ilaç ya da uyuşturucu bağımlılığı yok. Çok az suç var ve hiç cinayet işlenmemiş. Sosyal yardım alan hiç kimse yok.
Roseto’nun öyküsüne yazar Malcolm Gladwell’in “Outliers – Çizginin Dışındakiler” adlı kitabında rastladım ben de ilk olarak.
Roseto İtalya’da yoksul bir köy. Daha iyi yaşam umuduyla bir grup Rosetolu Amerika’ya göç ediyor. Ve İtalya’daki kasabalarının aynısını kuruyorlar. Yamacı inip çıkan dar sokaklarda birbirine yakın, iki katlı evler ve bir kilise. Evlerinin arka bahçelerinde domuz ve ev yapımı şarap için üzüm yetiştiriyor, okullar, park, rahibe manastırı ve mezarlık inşa ediyor, ana caddeleri boyunca küçük dükkan, fırınlar, restoran ve barlar açıyor, giyim ticareti için giysi üreten atölyelerde çalışıyorlardı. Uzun zaman eski dilleri olan İtalyancayı konuştular. Kendi kendine yetebilen ve çevresindeki toplumlarca hiç tanınmayan minik bir dünyaydı.
Stewart Wolf olmasaydı, pekâlâ öyle kalmaya da devam edebilirlerdi.
Dr. Stewart Wolf bir gastroenterolog, Oklahoma Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi. 1950’lerin sonlarında Roseto’daki yerel bir tıp derneği tarafından konuşma yapmak üzere davet ediliyor. Konuşması bitince, oradaki doktorlardan biri ile sohbete başlıyor. Ev sahibi doktor şöyle bir şey diyor: “17 yıldır bu meslekteyim. Bana çevredeki her yerden hastalar gelir, ancak Roseto’dan gelip de 65 yaşın altında kalp hastalığına yakalanmış biriyle karşılaştığım çok ama çok enderdir”. Dr. Wolf hayretler içinde kalıyor, çünkü o sırada Amerika’da koleşterol ve kalp hastalığı oranı çok yüksek. Hatta 65 yaşın altındaki erkekler arasında önde gelen ölüm nedeni. Doktor olup da kalp hastalığıyla karşılaşmamak olanaksız. O yüzden araştırmaya karar veriyor.
Oklahoma’daki meslektaşları ve öğrencilerinden yardım istedi. Olabildiğince gerilere giderek, kasaba sakinlerinin ölüm raporlarını gözden geçirdiler. 4 hafta boyunca tüm rosetolular davet edilip incelendiler, kanları alındı, EKGleri çekildi ve değerlendirildi. Sonuçlar şaşırtıcıydı. Roseto’da 55 yaşın altında kalp krizinden ölen ya da herhangi bir kalp hastalığı belirtisi gösteren hemen hiç kimse olmamıştı. Roseto’da 65 yaş üzeri erkekler arasında kalp hastalığından ölüm oranı, tüm Amerika’dakinin yarısı kadardı. Roseto’da her türlü nedenle ölüm oranı, beklenenin %30-35 altındaydı.
Dr. Wolf araştırmayı biraz daha genişletti. Oklahoma’dan bir sosyolog arkadaşı da devreye girdi. Ev ev dolaşarak 21 yaş üzerindeki herkesle tek tek görüşüldü.
Hiç intihar vakası yoktu.
Hiç alkolizm vakası yoktu.
Hiç ilaç ve uyuşturucu bağımlılığı vakası yoktu.
Suç oranı çok düşüktü.
Sosyal yardım alan hiç kimse yoktu.
Dr. Wolf’un ihtisas alanına giren mide rahatsızlıklarından peptik ülser hiç yoktu.
Bu insanlar yaşlılıktan ölüyordu o kadar..
Dr. Wolf’un ilk aklına gelen, Roseto’luların italya’da eski yaşantılarından getirip sürdürdükleri ve onları amerikalılardan daha sağlıklı kılan kimi beslenme alışkanlıkları olabileceği oldu. Ancak böyle olmadığı çabucak ortaya çıktı.
Roseto’lular yemeklerini, daha sağlıklı bir seçenek olan zeytinyağı yerine, italya’da da kullanmış oldukları domuz yağıyla pişiriyorlardı. Dr. Wolf, rosetoluların tipik beslenme alışkanlıklarını diyetisyenlere analiz ettirdiğinde, kalorilerini, %41 gibi büyük bir oranda yağlardan aldıkları ortaya çıktı. Burası, insanların gündoğumunda yataktan kalkıp yoga yaptıkları ya da bisiklete atlayıp 10 kilometre aktif pedal çevirdikleri bir kasaba değildi. Pennsylvania rosetoluları çok sigara içiyordu ve birçoğu obez sınırının üzerinde şişmandı.
Peki bulgular diyet ve egzersizle açıklanamıyorsa, genetikle açıklanabilir miydi? Bunun için rosetoluların, Amerika’nın başka yerlerinde yaşayan akrabalarını inceledi. Bu da değildi…
Pennsylvania’da dağ eteklerinde temiz havada yaşamak mı etkiliydi acaba? Roseto’ya en yakın iki kasaba, dağın hemen aşağısında bulunan Bangor ile birkaç kilometre uzaklıktaki Nazareth idi. Her ikisi de Roseto ile yaklaşık aynı büyüklükteydi ve her ikisinin de nüfusu aynı türden, yani çalışkan Avrupalı göçmenlerden oluşuyordu. Dr. Wolf, her iki kasabanın da tıbbi kayıtlarını taradı. Nazareth ve Bangor’da 65 yaş üzeri erkeklerde kalp hastalığından ölüm oranı, Roseto’dakinin üç katıydı. İşte bir çıkmaz sokak daha…
Roseto’nun sırrı, diyet, egzersiz, genetik ya da lokasyon olmadığına göre neydi?
Sır, başka bir yerdeydi ve Dr. Wolf kasaba çevresinde yürüyüş yaptığında Roseto’nun gizemini buldu: Rosetoluların sosyal ilişkileri dikkatini çekti. İtalyanca sohbet etmek için sokakta saatlerce ayakta durmaya üşenmiyorlardı. Arka bahçelerinde birbirleri yemek pişiriyorlardı. Birbirlerini sık sık ziyaret ediyorlardı. Evlerde çoğunlukla iki ya da üç kuşak bir arada yaşıyordu ve bu evlerde saygı ve sevgi en üst düzeyde idi. Kiliseye devam çok yüksek orandaydı, inancın bütünleştirici ve sakinleştirici etkisini yaşıyorlardı. Nüfusu 2.000’in altında olan bu kasabada 22 sivil kuruluş saptadılar. Zenginleri kendilerini gösteriş ve şatafatlı yaşamdan uzak tutuyorlar ve diğerlerinin yoksulluklarını-başarısızlıklarını kapatmaya teşvik eden eşitlikteki hayat felsefesine sahiptiler ve ihtiyacı olanlara ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlardı. Başarısızlıklar hemen tolere edilmeye, halledilmeye çalışılıyor, en azından hoşgörü ile yaklaşılıyordu. Kasabada, sevgiye dayalı bir yaşam felsefesi her yanı sarmıştı. Aralarında, güçlü, koruyucu, kollayıcı, sevgi dolu bir sosyal yapı kurulmuştu.
Roseto’nun gizemi, yaşam felsefesi ve sosyal bağların güçlü olmasıydı.
Görünüşe göre sağlıklı yaşam, sadece yediğimiz içtiğimizden ibaret değil, nasıl yaşadığımız da en az onlar kadar önemli. Şu an Covid-19 salgını tüm sosyal hayatımızı etkiliyor, ama sosyal mesafe değil fiziksel mesafe gibi algılayıp sevdiklerimizle bağımızı -bu şartlar altında bile- güçlendirmenin yollarını bulmalıyız.