Sağlık ve sürdürülebilirlik konularını ele aldığımız zaman beslenmeden bahsetmemek olmaz.
Yediğimiz bütün yiyeceklerin tarım, su kaynakları ve hayvancılıkla doğrudan ilişkili olduğunu düşünecek olursak, bu bizi sürdürülebilirliğin en çok ele alınması gereken alanlarına taşıyor: Sağlık ve beslenme.
Araştırmalar, insan sağlığına en zararlı gıdaların, aynı zamanda çevre için de en kötü gıdalar olduğunu, iklim değişikliğinden dünya çapında hayvan ve bitki türlerinin kaybına kadar her şeye katkıda bulunduğunu gösteriyor.
Yediğimiz bütün yiyeceklerin tarım, su kaynakları ve hayvancılıkla doğrudan ilişkili olduğunu düşünecek olursak, bu bizi sürdürülebilirliğin en çok ele alınması gereken alanlarına taşıyor: Sağlık ve beslenme.
Sağlık alanındaki sürdürebilirlik çalışmaları genellikle gıda, çevre, insan sağlığı ve son zamanlarda uzun yaşam arasındaki bağlantıları araştırıyor. Sürdürülebilir beslenme metotlarını benimsemek, sağlığımızı iyileştirmeye ve çevreyi korumaya yardımcı olmak için en önemli yollardan biridir. En büyük kazananlar ise baklagiller, tam tahıllar ve sebzeler gibi bitkisel gıdalardır. En kötü suçlular ise hayvansal ürünler, özellikle de kırmızı et ve süt ürünleri.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre et ve süt ürünleri, insan kaynaklı küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14,5’ini oluşturuyor. Hayvancılık sektöründe en fazla emisyona sığır eti ve süt ürünleri katkıda bulunuyor (sırasıyla yüzde 41 ve yüzde 20). Hayvancılığın çevre üzerindeki ekstra büyük ayak izini fark etmemiz gerek. Et ve süt ürünleri kalorinin yalnızca yüzde 18’ini ve proteinin yüzde 37’sini sağlıyor ancak tarım arazilerinin yüzde 83’ünü kaplıyor.
FAO’ya göre, bunun da ötesinde, yağmur ormanları da dahil olmak üzere dünya çapındaki ormanlar, hayvancılık, özellikle de büyükbaş hayvancılık için yer açmak amacıyla temizleniyor. Bu ormansızlaşma, biyolojik çeşitliliği tehdit ederek hayvanlar ve bitkiler için habitat kaybına yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda sera gazlarının atmosferden emilmesinde kritik rol oynayan ormanları da yok ediyor.
Çevre sağlığı için beslenme söz konusu olduğunda bir numaralı çıkarım, hayvan bazlı gıdalar yerine bitki bazlı olanları seçmek. Büyük ölçekli modelleme, et ve süt ürünlerini yarı yarıya azaltmanın, sera gazı emisyonlarında yüzde 40’a kadar bir azalma sağlayabileceğini gösterdi. Bu sıkıcı olduğu kadar önemli rakamların ışığında, beslenmemizin iklim ayak izini azaltmaya ve sağlıklı olmaya yönelik hızlı ipuçlarına ne dersiniz?
Diyetteki eti azaltmak, bitki bazlı proteinlere geçmek
Hayvansal tüketimimizi haftanın bir günü ile sınırlayacak şekilde beslenmemizi düzenlemek kendimiz ve çevre için adaletli görünüyor; bu, miktar olarak 70 kilogram biri için haftalık 70 gram demek. Bu bir öğünde yediğimizin bile ne kadar altında değil mi? Burada bahsettiğimiz et elbette sosis, jambon gibi işlenmiş etler ve paketli gıdalar değil.
Mercimek gibi bitki bazlı proteinlere yönelebiliriz. Baklagiller tarımsal sürdürülebilirlik açısından son derece işlevsel. Beslenme açısından konuşursak, baklagiller, bitki proteinine ek olarak, temel bir besin maddesi olan lif ve B vitaminleri sağlarlar ve bazı kanserlerin ve kalp hastalıklarının önlenmesine yardımcı olmada rol oynayabilirler. Tarımsal sübvansiyonlar, toksik kimyasallar ve içme suyunu kirletici maddeler konusunda araştırma ve savunuculuk konusunda uzmanlaşmış, kâr amacı gütmeyen Çevresel Çalışma Grubu (EWG), mercimeği bir numaralı iklim dostu protein olarak sıralıyor.
İşlenmemiş, besleyici tam tahılları tercih etmek
WWF tarafından hazırlanan bir rapora göre; karabuğday, arpa, yabani pirinç gibi eski tahıllar hem daha besleyici hem de toprak sağlığını iyileştirebilen ve karbon emisyonlarını dengelemeye yardımcı gıdalar.
Atalık tohumları ve onlardan üretilmiş gıdaları tüketebiliriz. Bu sürdürülebilir tarım ve beslenmeyi desteklemenin en önemli yollarından birisidir.
Çiftlik balıkları yerine, mevsiminde denizden gelen küçük balıkları ve deniz kabuklularını tüketmek
Deniz ürünleri, yüksek oranda omega-3 yağ asitleri, protein ve mineral içerikleri ile beslenmemizin olmazsa olmazları arasında. Uzun süredir sağlıklı beslenmenin gözdesi olan somonun karanlık tarafı da var. Somon, artık neredeyse yalnızca çiftliklerde, özellikle de yoğun paketlenmiş balıkların bakteriyel enfeksiyonları önlemek için sürekli olarak antibiyotiklerle beslendiği ortamlarda yetişiyor.
Bu araştırma, bu uygulamanın bağırsağımızdaki mikrobiyotayı bozacağı ve antibiyotik direncini artırabileceğini gösteriyor. Derinlerde yaşayan büyük balıklarda da ağır metal sorunları çıkmaya başladı. O yüzden mevsiminde, denizden gelen küçük balıklar ve deniz kabukluları şu an sağlıklı tercihlerden.
Mantarlara yer açmak
Bir porsiyon mantar, mükemmel protein kaynağı olmasının yanı sıra, lif ve çoğu zaman yeterince alamadığımız çeşitli mikro besinleri içerir. Sera gazının azaltılmasına yardımcı olan iklim ve çevre dostu bir besin olan mantarın çeşitlerine beslenmemizde daha fazla yer verebiliriz.
Süt ve süt ürünlerine veda etmek veya aklı seçmek
Peynir, EWG listesinde, kuzu ve sığır etinden sonra, sera gazı emisyonu sıralamasında üçüncü. Bu gıdalar kısmen en yüksek emisyonları üretiyor çünkü karbondioksitten 25 kat daha güçlü bir sera gazı olan metan, geviş getiren hayvanlardan geliyor. Peynir aynı zamanda yüksek bir karbon ayak izine sahip çünkü çok fazla süt gerektiriyor. Bir kilogram peynir için 10 kilogram süt kullanılması gerekiyor.
İnek sütü ve ürünleri bize uygun değil. Diğerlerinin sütü de bize iyi gelmiyor. Kendi annemizin sütünden başka bir hayvansal süt hiçbirimize iyi gelmiyor, laktozsuz da olsa. Sütte bize iyi gelmeyen proteinler (kazein ve bütürofin), laktoz ve hormonlar (östrojen, insülin benzeri ve diğer büyüme hormonları) var. Yani konu sadece laktoz değil. Vazgeçemiyorsak, en azından manda veya küçük baş hayvanların süt ürünlerini tercih edebiliriz.
2016 yılında Türkiye’de yapılmış bir çalışmada, marketten rastgele alınmış 28 yoğurt markasında Natamisin adlı gıda koruyucusu aranmış. Natamisin, antibiyotik benzeri bir madde. Yoğurt bozulmasın, yani mikrop kapmasın diye kullanılıyor. Aslında Türk gıda kodeksinde yoğurtta olmaması gerekiyor. Peynir için de minimal kullanıma izin var. Koruyucular, gıdaların raf ömrünü uzatmak için ekleniyor. Natamisin renksiz, tatsız ve kokusuz bir bileşik. Çalışmanın sonucunda sizce 28 markanın tamamında antibiyotik benzeri bu koruyucu bulunmuş. Yani her yediğimiz hazır yoğurtla antibiyotik alıyoruz. Sütünü veren hayvanın yediği antibiyotikli yemleri, ışık görmez üretim tesislerini, plastik kutusundan aldığımız BPA’yı söylemiyorum bile.